KERKÜKLÜ DİYORKİ : sizden bir farkımız yok Türk’üm! Dilim Türkçe! Bütün örf ve adetlerim Türk örf ve adetleridir. Sınırlar çizilirken siz o tarafta biz bu tarafta kalmışız. Hepsi o kadar!
Hiç kendimize sorduk mu? Kerkük bizim neyimiz olur?
Sahi Kerkük bizim için ne ifade ediyor?
Gelin isterseniz bu soruların cevabını hep beraber düşünelim. Çünkü Kerkük’ün bizim neyimiz olduğunu bilmeden, onun dertleriyle dertlenmek, onun acılarına ortak olmak zor.
Neden zor diyeceksiniz? Çünkü insan kendine yakın olanı, evladını, anne babasını, akrabasını daha iyi korur ve kollar. Ama aynı koruma ve kollamayı uzakta olanlar için yapmaz/yapamaz. Bu insan psikolojisine de zıttır.
Siz bir ülkenin adını Irak kor ve onu kendinizden ırak sayarsanız; içindekileri de size ırak olur.
Kerkük ırak saydığımız bir toprak parçasının içinde yetim kalmış bir Osmanlı mirasıdır aslında. Misak-ı Milli sınırlarını çizenler Kerkük’ü bizden saymadığı için (ya da sayamadığı için) Kerkük yetim kalmış, bizden ırak düşmüş.
Atalarımız, “gözden ırak olan gönülden de ırak olur” demişler. Atalarımız hiç boşuna böyle bir atasözünü sarf etmezler. Çünkü bunda büyük haklılık payı vardır.
Evet, Kerkük maalesef bize ailemiz, evladımız, akrabamız, memleketimiz kadar yakın olamadı. Olamadığı içinde Kerkük’ün derdiyle dertlenemedik.
Mazeret çok. Ama ben önemli bir mazeretten ya da bize sistemli olarak dayatılan bir gerçekten bahsetmek istiyorum.
Bize ilkokul sıralarında bir türkü ezberletip, küçük beyinlerimize nakşetmişlerdi.
Türkü aynen şöyleydi:
“Edirne'den Van'a kadar
Benim güzel bir yurdum var.
İster savaş ister barış
Vermem ondan ben bir karış.”
Evet, bize öğretilen bütün vatanımız Edirne’den Van’a kadardı. Onun dışında, yani Misak-ı Milli sınırlarımız dışında bizim bir vatanımız yoktu. Olmayan bir vatan için insanın bir şeyler yapması da, düşünmesi de düşünülemezdi elbette. Küçük beyinlerimiz böyle bir uyuşturucu ile uyuşturulmuştu adeta.
Kerkük’ün Irak bir ülkede yetim olarak bırakılması belki de bu her yerde barış sevdamızdan kaynaklanmıştı. Biz her yerde barış yerine “bir karış vatan toprağı için bütün bir millet canını verir” deseydik/diyebilseydik, belki de Kerkük’ü Irak bir toprakta yetim bırakmazdık.
Sadece Kerkük mü yetim bıraktığımız ırak topraklarda?
Ya Musul, ya Mekke, Medine gibi gözümüzün nuru yerler?
Ya yıllardır İsrail zulmü altında inim inim inleyen Filistin?
Ya Balkanlar? Üsküp, Kosova, Sancak, Bosna?
Artık herkes “Edirne'den Van'a kadar / Benim güzel bir yurdum var” safsatasını bir kenara bırakmalıdır diyorum. Çünkü biz Osmanlı’nın torunlarıyız ve onların sınırlarını çizdikleri, kanlarını döktükleri her yer bizim için vatandır. Bu topraklara, bu topraklarda kalan yetimlerimize sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Üzerimizdeki ölü toprağını bir kenara fırlatıp, uyanmalı ve bütün vatan topraklarımız yeniden ay yıldızlı bayrağımızla şereflenene kadar çalışmalı ve gerekirse bunun için savaşmasını göze almalıyız.
Şair ne güzel demiştir:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Osmanlı ecdadımız İlay-ı Kelimetullah uğruna, âlemlere nizam verme adına bütün vatan topraklarını kanlarıyla sulamış ve bize emanet bırakmışlardır. Bu toprakların hangi yerinden bir karış alıp sıksanız, büyük Akif’imizin değimi ile şehit kanı damlar. Bir bir Misak-ı Milli sevdasına bu topraklardan vazgeçersek, başta ecdadımıza ihanet etmiş oluruz.
Kim ne derse desin Türkiye, Osmanlı’nın mirasçısıdır. Bu açıdan Ortadoğu coğrafyası içinde yer alan bir ülke olmaktan başka, Osmanlı Devleti’nin yüzyıllar boyu bu bölgeyi yönetmiş olmasının getirdiği tarihî sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Misak-ı Milli sınırları dışında kalan vatan topraklarına karşı “Bu onların içişleridir” gibi bir banal yaklaşımla uzak duramaz.
Bütün dünya şunu iyi bilmelidir ki, Kerkük ve Musul bizim özbe öz vatan toprağımızdır. Zaten Musul-Kerkük bölgesi “Misâk-ı Millî” sınırları çizilirken bile bize ait olduğu halde, sonradan yöneticilerin basiretsizliği sebebiyle sınırlarımız dışında kalmıştır.
Bugün ABD ve İsrail gibi azgın devletleri arkasında zannederek Kerkük üzerinde oyunlar oynayanlara Türk devleti olarak gereken cevabı vermeliyiz. Hem öyle bir vermeliyiz ki, diğer vatan topraklarımızda işgalci olarak bulunanlar da bundan kendilerine düşen payı alsınlar.
Kerkük’te gözü olanlara öncelikle nasihat
Ziya Paşa bir beyitinde;
“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Dilerek bir gerçeğin altını çizmiştir. Osmanlı’nın mirasçısı olan Türk devleti de Kerkük’te gözü olanlara öncelikle nasihat etmeli, dinlemezlerde azarlamalı ve daha da dinlemezlerse kötek atmasını bilmelidir. Eğer bir hak edene hak ettiği yerde kötek atmasını bilmezsek, birileri çıkıp başımıza çuval da geçirir, haşâ da…( büyük çuval)
Evet, gelin isterseniz başta sorduğumuz soruları bir kez daha tekrarlayalım:
“Kerkük bizim neyimiz olur? Kerkük bizim için ne ifade ediyor? Kerkük bize ne kadar yakın? Kerkük Irak mı, yoksa ailemiz, kardeşimiz, evladımız kadar bize yakın mı?
Soralım vicdanlarımıza ve cevabını bulalım.
Eminim herkes vicdanında bulduğu cevap kadar Kerkük’e sahip çıkacaktır.